28 Mart 2017 Salı

TOPLAYIN VALİZLERİ GİDİYORUZ

Büyük şehirlerin kalabalıkları, para kazanmaya başlamayla başlayan kredi borçları, yoğun trafik, düzenli monoton hayat, envaiçeşit korku filmi tadında haberler… Bizi sıkar ve üstümüze üstümüze gelir hayat. Herhalde söylemeyenimiz pek yoktur “gidelim, gidelim buralardan”. Çekilecek hali kalmadı bu şehirlerin, bu insanların…
Hayalde mi parayla? Toplayın valizleri gidiyoruz.Yer, mekan beğenin! Küçük bir sahil kasabasına yerleşeceksin, n’apıcan organik tarım mı yapıcan annem sen? Balık mı tutacaksın, kitap mı okuyacaksın n’apıcan? Yaslan geriye... Kapat gözlerini hayal et. Ya da şöyle bir şey yapalım, sevgilinizle birlikte neresi olursa mı? N’apıcan?..
Size küçük bir sır vereyim mi?“Masallar hep güzel yerlerde biter, asıl hayat masalın bittiği yerde başlar”. Bak bunu yazmasam olmaz, memuriyeti bırakıp kafe mi açacaksın sen annem. Öyle her ayın on beşinde tıkır tıkır paranın yatmasına benzemez bak. Dükkanı, kirası, stopajı, vergisi, malzemesi, müşterisi, bak biraz da para lazım. İnşallah yürü ya kulum derde Allah işlerinde yolunda gider ama ya gitmezse..
Bak yine hayallerin içine ettin be kızım, hayalleri bari rahat bırak.
Siz bana takılmayın gidin valla, ben de gidicem zaten herhalde, galiba, sanırsam...

26 Mart 2017 Pazar

***En çok neyden utanıyorsun? diye sorsalar.. Hiç düşünmeden insanlığımdan derim.***

25 Mart 2017 Cumartesi

Beni bu güzel havalar mahvedecek..

Beni bu güzel havalar mahvetti demiş ya şair , beni de bu güzel havalarda çalışmak ve yaklaşık 20 yıl çalışmak zorunda olacağımı bilmek mahvetti.. Güzel havalarda, baharda çalışmak yasaklansın mesela. Insanlar da çiçekler açsın, böcekler uçsun yüreklerinde.. Çimlere uzansınlar gelincik misali, tenlere denizin tuzu değsin. Solusun insanlar özgürlük gibi solusun derin derin.. Bu güzel havalarda çalışmak yasaklansın, tabi okula gitmekte. Parklarda çocuk sesleri kuş seslerine karıssın.. Bir yaşama sevinci iliklerimize kadar dolsun.. inanırız hem hep beraber güzel günlerede.. bir parti lideri de çıksın desin bana oy verin baharlar sizin olsun!!! Zannımca, beni bu güzel havalar daha çok mahvedeceğe benziyor...

23 Mart 2017 Perşembe

HAYAT ZORUNLU BİR YOLCULUKTUR


Bize hiçbir seçim hakkı tanınmadan, gönderildiğimiz; bütün seyahatlerimizin ilk başlama noktasıdır hayat. Ve biz bu yolculuğa ne zaman, nereye, kiminle çıkacağımızı bilmeden gönderiliriz dünyaya. Bunlar yetmezmiş gibi bir de senden önce bu yola çıkmışların belirlediği kurallara maruz kalır, çizdiği bu yoldan gitmeye zorlanırız. Bazen değiştirmeye çalışırız bu yolu. Bazen değiştirende olur hani uzun savaşlar vererek tabi güçlüyse direne direne... Bazen değiştiremezsin ve kendini bırakırsın teslim olursun. Nereye götürürse gidersin sele kapılmış bir odun parçası gibi...
Sözde birileri de vardır bu yolda yanında, özde teksindir. Düzde bir yol değildir ha! Sıra sıra dağlarla hemde inişli çıkışlı, bütün mevsimlerden geçerek ilerlersin... Karşına çeşit çeşit insanlık halleri çıkar. Haini, arsızı, insanmiş gibisi, dostu.. Birde aşk çıkar gelir apansız, aklını alır, kalbini eline verir ve sen bile tanıyamazsın kendini. Seninle birlikte gelirse aşk, belki yolu çekilir kılabilir... Tabi o kadar şanslıysanız!..Sonra hırs çıkar karşına, içini kemirir daha fazlası, daha iyisi, daha mükemmeli diye diye tüketir seni.
Ölüm çıkar birde karşına canından can alır, yüreğini parçalar... Çokça da kaybetme çıkar karşına alışırsın bazen bu kaybetmelere alışamasanda kaybolursun zaten…“Kazan-Kaybet” li bir yol işte. Anlayacağınız yol çetrefilli..
Yolu yarıda bırakmak da istemezsin, yediremezsin kendine vazgeçmeyi. Muhakkak vazgeçende olur bu yolculuktan, atar kendini otobüsün camından.Bu baş edemeyiştir hayatla... Sonuna kadar gidende olur, sonuna kadar gitmek isterken daha yirmisinde hayatının baharında bizim otobüsten attıklarımızda. Hayat zorunlu bir yolculuktur, yolun kısalığı uzunluğu meçhul. İyi yolculuklar o vakit...

21 Mart 2017 Salı

KURUMUŞ UMUT

                         
Bir kadın olarak size şimdi çiçekli, böcekli, televizyon üstü dantelli şeyler yazmak isterdim. Ama olmuyor… Acının coğrafyasında yaşamanın verdiği halet-i ruhiye ’den mi, melankoliğe yatkınlığımdan mı bilinmez, akmıyor kalemimin ucundan umut tomurcukları.
Ben umutlarımdan ağzımın payını aldım mütemadiyen. Tek tek hepsini astım kuruttum. Sizede kendimede yalan söyleyecek halimde yok zaten. Uzun zaman aldı gerçekleri itiraf etmem kendime, hiç uğraşamam şimdi. Umutlarımı tek tek tüketti benim bu bozuk, yozlaşmış düzen..
Ezberimden bilirim halbuki şu dizeleri, besmele gibi çeker kendimi rahatlatmaya çalışırım “yok öyle umutları yitirip karanlıklara savrulmak, unutma aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak…” Sol cebimdende eksik etmedim umudu ama olmuyor Nazım abi olmuyor üstat, tüketti bizi bu kan emici vampir zaman...

20 Mart 2017 Pazartesi

ANLAYAYDINIZ İYİYDİ AMA

Artık kimsenin beni anlamsını istemiyorum diye bir beylik tweet attım.. Ben böylede iyiyim tarzında en afillisinden.. İki dakika geçmedi... anlayın lan beni boğuluyorum diye bağırmak istedim. Anlayın beni belki artık anlatacak dermanım kalmadı. Bir kere de siz beni anlayın diye bağır bağır bağırdım da genede kimseye birşey demedim.

19 Mart 2017 Pazar

KİM BU BÜYÜK ADAM?

Muhakkak duymayanımız kalmamıştır dimi, Oku da büyük adam ol! Yada benim yavrum büyük adam olacak teyzesi, tarzında ki lafları. Bak okumazsan büyük adam olamazsın diye diye hepimizin hayali büyük adam olmak oldu. Ve  bu büyük adam her kimse onu olamamaktan da çok korktuk, hani.. Sene geçen sene:) şaka bi yana o zamanki adı öss, nam-ı değer üniversiteye giriş sınavına hazırlanıyorum, kafada kavak yelleri,fonda da Pinhani'nin ben nasıl büyük adam olacam şarkısı, test çöz,tost ye, kara kara düşün. Öyle zor zamanlar işte...
Şimdi yıllar sonra bu soruyu devirdim bide şöyle soralım diyorum: Harbi kim bu büyük adam? Kim bu Erol Egemen?
İnsanları birbirine düşüren,ayrıştıran dünyayı kan gölüne çeviren devlet adamları mı? Rüşvet yiyen işini layıkıyla yapmayan Amirler,memurlar mı? Yoksa adaletin terazisiyle oynayan Hakimler, Savcılar mı? İnsanların saf duygularını, çıkarları doğrultusunda kullanan din simsarları mı?
Yok kardeşim yok biz bunu da yanlış anlamış olmalıyız. İster her gün yolları temizleyen temizlik işçisi olsun ister evde çocuklarıyla ilgilenen bir anne olsun her ne, her kim olursa olsun işini layıkıyla, dürüst şekilde icra edenler, topluma vatanına faydalı olan, artı değer katanlardır büyük adamlar. Şayet biz bu kavram kargaşasından kurtulmazsak korkarım sonumuzu kendi ellerimizle getireceğiz.Biz çocuklarımıza dürüst, güvenilir ve bununla birlikte eğitimli insan olmanın önemini anlatmalıyız. Büyük adamlığın yaratıcı,güçlü bir akıldan geldiğini aktarmalıyız ki kitlesel olarak ayağa kalkabilelim. Yoksa hep gelişmekte olan bir ülke, ölümleri fıtratında olan, insanların babasına bile güvenemediği bir ülke olarak kalacağız. Korkarım.

ÇOK GELMİŞSE DEMEK

Çok veren az alır,
Çok seven çok üzülür,
Çok bilen, çok yanılır.
Hatta biliyormusunuz
Damlaya damlaya da göl olur..
Ne kadar da çok dedim böyle..
Yine herşey çok gelmişti demek,
Herşey çokta bira az geldi galiba
Bir de sen az geldin yada çok...
Ne biliyim öyle birşeydi.
Ne demiş şair?
Harbi ne demiş?
Çoktan çok az, azdan az kalır demiş galiba.

16 Mart 2017 Perşembe

DÜŞTÜM EDEBİYATIN KOYNUNA

Toplumsal gerçekçi sorunlar,hayata bir türlü uyduramadığım iktisadi teoriler… Bilmem kaç saat,kaç yıl çalışan CEO’ların konferanslarından evrildim, devrildim düştüm edebiyatın koynuna. Oh iyiki de düştüm.
İnanın Aziz Nesin daha iyi anlatıyor o iktisadi teorileri Keynes’ten. Hemde ince bir zekayla, acınacak halimize güldürürkene.
Zülfü Livaneli bizi; bir dönem kahramanı yaparak, daha da içselleştiriyor toplumsal gerçekçi sorunlarımızı. Erdem Aksakal iyi bozmuş o CEO’ları. Bize perde arkasını göstererek, prezantabl olmanın zorluklarının.. ve içimize bir ayna tutarak güzel anlatmış ironik durumumuzu.
Göğüs boşluğunda iki akciğer arasında, Sternum’un arkasında, diyafram kası üzerinde ve 4.,5. ve 6. Costae’larınarka yüzünde, üçte ikisi orta çizginin solunda, üçte biri ise sağında yer alan şeyin kalp olması ne kadarda karışık.
O birini görünce veya göremeyince hissettiği derin karmasık şeyin aşk olması... Ve bizim onu bir türlü bir kalıba sokamamamız... Hissedip de midemizde, terleyen avucumuzda bir türlü anlatamadığımız kalbin yerini... Ne güzel anlatmış Nazımlar, Turgutlar, Cemal Süreyalar ve daha niceleri…
Edebiyatın penceresinden her şey ne kadarda anlaşılır, ne kadarda net değil mi? Hiç de komplike durmuyor.
Ne demiş üstat?“Edebiyat Mutluluktur!

15 Mart 2017 Çarşamba

BİR KİTAPLA NE Mİ YAPILABİLİR?


Sigara içmek için hava soğuk diye, balkona çıkmak için bile on kere düşünürken, bu soğuk havada Alaska’da bir dağın tepesine tırmanabiliyor, kuytu bir köşeye kamp kurup, çadırımda kitap okuyup sonrada uyku tulumunun içinde uyuyabiliyorum.
Bir gazeteci olabiliyor, Arap Baharını evet bir kadın olarak yerinde inceleyebiliyor, yasemin kokulu bir yaz akşamında egzotik bir otelin terasında kırmızı şarabımı yudumlayıp yıldızları izleyebiliyorum...
Adını duyduğum, yalnız üzerine pek de düşünmediğim bir Yezidi kadın olup, O’na yapılan işkenceleri iliklerimde kadar hissedebiliyorum. En güzeli de belkide acının dozunu kendimin ayarlayabilmesi.. Baktım dayanamıyorum kapatıyorum kitabı, ara veriyorum. Hazmetmeye çalışıyorum acısını.
Bizzat ikinci dünya savaşına katılabiliyor, bazende bir böcek olarak uyanabiliyorum.
Tanrı bana sadece bir hayat bahşetmişken ben yüzlerce hayat yaşıyor, beni anlayan, onaylayan dostlarla karşılaşıyorum. Koca evrende yalnız olmamanın mutluluğunu yaşıyorum.

KENDİMLE HASBİHAL

Kahve acı olmuş. Çok acı sevmiyorum, bu mereti. Acı..
Her şey yeterince acı, o bari orta olsun.
Neyse, çakmak sigarayı yaktı en azından. Gecede demini aldı...
Bahar geldi yada gelecek.Kesin bilgi, yayabiliriz.
Belkide kapıdan baktırır, kürek kazma yaktırır.
Yada yaktırmaz...
Çiçeklerde tomurcuklandı umutlar gibi.
“Güzel olacak her şey, güzel” demekten alıkoyamıyorum kendimi bu havalarda.
Bugün kibirlendim, ona çok canım sıkıldı. Niye böyle davrandıysam şimdi uğraş işin yoksa vicdanla.
Yapmamalıyım böyle şeyler, yakışmadı bana.
Sen kimsin ki ya kibirleniyorsun. Kendime şöyle ağız burun dalasım geldi...Yo yo şiddet yok! Şiddete hayır! Eğitim şart birde.
Susmadı şu içimdeki id oğlu id.
Bi’ sus ya! Bir terbiye edemedim seni.
Neyse, bahar geliyor...
Gelecek.
Güzel olacak herşey…

14 Mart 2017 Salı

EV HALİ

Raskolnikov uzanmış yatağa vicdanıyla savaşıyor, yatıyor ateşler içinde, bedbaht...
Mutfağa gidiyorum, ayyaş moruk Bukowski mutfakta dizmiş biraları yine masanın üstüne, ağzında sigarası, kafasını hafifçe kaldırıp bana bakıyor “Bak aldığınız bu eğitim sizi mahvedecek” diyor... Mahvedecek! Acıyorum bu sözle kaçıyorum mutfaktan.. salona gidiyorum Mehmet kitaplığın önündeki koltukta herşeyi geride bırakmanın huzuruyla kitabını okuyor ve kahvesini yudumluyor.
Yılmaz Özdil ise TV’nin önünde yine neye kızdıysa artık “keşke çocukluğunu yaşamayanlar bir bira içselerdi, bu ülke şimdi böyle olmazdı” diyor. Hayıflanıyor kendi kendine... nafile.
Orhan Veli'ye bakıyorum camın önüne durmuş dışarıya, uzaklara bakıyor çok uzaklara,hüzünlü...Ve  birseyler mırıldanıyor.. kulak kabartıyorum üstada:
“Ağlasam sesimi duyarmısınız mısralarımda?
Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle?” diyor... dizelerinden dokunuyorum göz yaşlarına..
Birden aklıma Ali Lidar geliyor. “Nereye gitti şimdi bu alengirli adam” diyorum, dolaşıyorum odalarda.. Tabi ya! Aşağıya bakıyorum, oturmuş sitenin bahçesindeki banka, elinde de kırmızı Tuborg’u, eğmiş kafayı yere... “Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil” diyor. Adam haklı diyip çekiliyorum..
Livaneli’nin sesi geliyor arkadan, sese yöneliyorum. Elinde bir kitap, üstadın “yazmayı öğrenmişler de” diyor “okumayı öğrenmemişler” yazmak için okumak önemli diyor.
Sonra Nazım’ın sesi yükseliyor balkondan, dikmiş bakışlarını semaya, güneşe sesleniyor…
“Akın var güneşe akın,
Güneşi zapt edeceğiz,
Güneşin zaptı yakın” diyor... Mest oluyorum...
Ahmet Erhan;“Terzim dünya,o kimlere neleri yakıştırdı... Terzim dünya, bana herşey yakışır” diyor. Sandalyede dalgın dalgın..Çok da şey yapmamalı dimi Ahmet abi diyorum… Gülümsüyor.
Kapı zilinin çalmasıyla kendime geliyorum. Kitaplığın önünde oyle donmuş kalmışım. Sonra bakıyorum kapının deliğinden, bakışıyla dünyayı, zamanı durduran adamı görüyorum. “Hoşgeldin ‘Memleket’ gözlüm” diyorum.Alıyorum huzuru evime…
***Uçuşurken gördüklerimi yazıyorum.. hepsi bu..***

ACININ TÜRLÜSÜ

“Acının her türlüsü…” diye bir söz düştü ansızın dilimden,
iğrenç pedofili haberini okuduktan sonra…
Değil mi ya bu ülkede bir de bunca acının türlüsü var..
Bunun içinde;
bir miktar kadına şiddet,
bolca şehit,
1/2 oranında patlama,
alabildiğince pedofili
ve bir tutam ileri demokrasi serpiştiriyoruz, kapağını kapatıp, kısık ateşte pişiriyoruz…İyice duyarsızlaşıncaya kadar.
Ve ortaya alışmış yığınlar çıkıyor.
Afiyet olsun...Yersen!

Hep beraber gideceğiz inşallah, Allah!!!

Bir liman var gidemeyişinin önünde engel. Bir liman…
O limanı bir bulsa gidecek…
Düşüncesi suçlu şu abimizin de. Kalksın ülkesinin üstündeki kara bulutlar.Dönecek, hem de ilk o dönecek.Çok özledi memleketi.Özlemeyi öğretti bize. Hasreti de en güzel o anlattı.
Dönecekti…
Mezarı bile dönemedi.
Memur olmasa gidecek.Garanti parayı bırakamıyor ama kesin gidecek bir gün başka ufuklara.Doğa onu çağırıyor. Biraz daha ruhu bozulsun gidecek…
Çocukların okulu var daha, hem bu iyi eğitim veren okulların hepside büyük şehirlerde. Primim doldu da yaşı bekliyorum daha!Çocuklarıda bırakıp nasıl gidelim diyor şu hanımefendi.
Beden iyice çürüğe çıksın,O da gidecek.
Mutfakta patlıcan kızartırken ağlayan kadın... “Sen gidemeyişine ağladın mı hiç?” diyor mahur. Gidemeyişine yaş dökerek...
Bu güzel kızımızın kariyer planları var.Girmesi gereken envaiçeşit sınavlar, yeterlilikler filan… O daha olayın rehavetine kapılmadı, çok okuması gerekiyor.
O şimdilik gitmeyi gelmeyi düşünmüyor. Zamanı var…
Ali Bey gidebilmek için sevgilisini ikna etmeye çalışıyor. Bi’ ikna etsin gidecek yağmuru güzel yağan yerlere...
Evveeet!! İşte bu adam gidebilen adam CristopherMccandles!
O başka ufuklara gitti.
Bahane üretmedi.
Hadi arkadaşlar!Alexsupertrumb’ı alkışlıyoruz!!!

BİR BİLENE SORALIM

-İnsan insana bunu nasıl yapabilir? dedim
'Harese' dedi.
-Tanrı bizi görmüyor mu? dedim
'Dinlenmeye çekildi, yedinci gündeyiz' dedi.
-Nasıl böyle güzel yazıyorsunuz? dedim
'Okuyorum çok okuyorum' dedi
-Peki, AŞK dedim...
'Kalbim bozuk saattir, hep sende durur' dedi.
-Siyaset nasıl bu kadar çirkin olabiliyor? dedim
'Zafere giden yolda her şey mubahtır' dedi.
- Mutsuzum dedim...
Kendi kendime;‘mutluluk garantisiyle gönderilmedin’ diye söylendim..
-Ya demokrasi... dedim
'Fazla mı ileri gitti, gözden mi yitti?Geri getirmeliyiz.' dedi.
-Bu hayat benim değil gibi dedim...
'Sen de kendi hikayenin kahramanı ol' dedi
- Peki, umut?O ne olacak dedim?
'Yaşanacak güzel günler belki henüz yaşanmamıştır' dedi.
-Medya diyebildim...
'Güzelliğini satarak geçinen sokak dilberi' dedi.
-Ya biz, bunları mı hak ediyoruz dedim?
'Herşey hak edildiği gibi dedi..
-Peki intahar? Dedim.
'Gecelerin acısının gündüzlere de yayılmasıdır' dedi...
“Niye yazıyorsun” dedim kendime?
“Artık başka türlüsünü yapamıyorum” dedim.

OLSUN YİNE KAYBEDERİZ

Evet doğrudur! Sayısız başarısız girişimlerim oldu. Bak hatta çok güzel kaybederim. İyi hayal kurarım hayatta sağolsun üşenmez icabına bakar. Hatta dener dener  yine kaybederim. Biliyormusun ben, yani buralar hep kaybetmeleriyle meşhur
Napalım olsundu en azından denemiştim, elim koynumda beklememiştim. Tuhaf gelecek ama keşkem yok benim. yani sıkıntı yok; her şey kontrolüm altında denetimli kaybederim;)  olsun, yine kaybederiz.

PARDON İÇİM DÖKÜLDÜ

Aslına bakarsanız biz ülkecek içi dökülmeye müsait insanlarız.. Bir gün otobüste yolculuk yapıyorsun, bi de bakmışsın ki yanındaki teyzeye bütün hayatını özet geçmiş.. Veya bir gün sıra bekliyorsun, malum ülkede kuyruklar uzun, hemen bir sohbete tutuşmussun.. Ya da anlatamamışsın bir türlü derdini içine yıkılmışsın, yazmışsın kağıda. Anlatamamışsın bildiğin dil nafile.. Bazen tanımadığın biriyle, saatlerce sohbet etmişsin, üstüne de bi güzel de kahve de içmişsin, vedalaşırken isim neydi falan filan bi gülüşmeceler..
Belkide içimdeki şeytanın söyledikleri ve ruhumdaki ırmağın denize döküldüğü yer olacak burası benim için.. SELAMLAR!!!
***İnsanız işte inanmaya meyilimiz.. Bir kitap okur huzursuzlanır, başka bir kitap okur umutlanırız..***

Fon

Üzgünüm artık sizi dinleyemiyorum.. Belli bir süre sonra fon kalıyor sesiniz düşüncelerime.. Sadece görüntüler ve mimikler kalıyor.. Yüzüme yerleşmiş samimiyetsiz gülümsemeler, dinliyormuşcasına, herşey flu...
Acıda doz aşımına uğramış kalbim artık hissetmiyor. Donmuş gibi duygularım içimde yaşıyor, icimle konuşuyor sadece susuyorum.  Aslında yavaş yavaş ölüyorum galiba ve annemde bunu bilmiyor. Ben bu hayat okulunun en başarısız öğrencisiyim.. Bütün sınavlarım büte kalmış.. sanırım Tanrı bana takmış belki hepimize takmış..Eğer sınavsa bu yaşadıklarımız ben kağıdı boşverip çıkmak istiyorum..

Arzuhal

Kusursuz intiharlar yaratmak istiyorum hanfendi Manasız anlamlar kurgulamak belki  Anladığım kadarıyla anlaşılmak istiyorum Bu zor kaygan ze...